18 Ekim 2015 Pazar

yavaş akan bir zamansallıkta Adam Kadın'a yaklaştı.
Kadın'ın ilk ne yapacağını kestiremiyordu. elleri terliyor, ellerine nasıl hakim olacağını bilemiyordu Adam.
ne istiyordu avuçları. hissetmek?, dokunmak?, mutlu etmek.
çok şey istiyordu Adam'ın elleri.
Kadın, Adam'ın onu sıkıca kavramasını, kendinden emin dudaklarla ıslak bir öpüş kondurmasını bekliyordu. kadının bu beklentisi, beklentinin toplum içinde söylenebilecek şekliydi. kadın daha başka şeyler de istiyordu.

Adam ismini kimin verdiğini bilmiyordu. ne çok kendi isminde insan vardı. hatta çoğu erkek aynı zamanda onun ismine sahipti. genel muhabbetlerde hep ondan örnekler veriyor, iyi kişi olarak gösteriliyordu bu isme sahip kişiler. çocukluğundan beri anlayamamıştı, şimdi de bilmiyordu. aynı şey Kadın için de geçerliydi. yalnız Kadın'ın "hayat kadını" tabirini anlaması baya uzun sürmüştü. ilkin çok sevmişti bu tabiri. hayatın kadını olmak güzel şey olsa gerekti. bunun hayatın sillesini yemek demek olduğunu anladığında hem hayattan hem de kadınlığından utanmıştı.

hayatları da tam bu noktada kesişmişti ilk. ikisi de ismini arıyordu. neden Adam'ın da herkes gibi afrasyap, zülkarneyn, benzeri bir ismi yoktu. Kadın da isminin süreyya olmasını isterdi hep.

ilk defa 15 yaşındayken polise verdiği 20 lira rüşvetle genelevde kullanmıştı zülkarneyn ismini. kendisi gibi takma isimini 16-17 yaşlarında edinmiş olan hayatkadını mehtap...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder