17 Haziran 2012 Pazar

iç sesime ithafen

bugün düşünmedim,
sustum bugün, iç sesim 3 gündür yok, bilmiyorum çoktan tatile gitti sanırım, kumsalda kumları sayıyordur kesin.
balık tutuyordur belki,
çadır kurmuştur,
söylemeden gitti, bilmiyorum. iyi yaptı.
beni sakinleştirmek için tüketti kendini, gelince (gelirse) uzun uzun susacam, karşılıklı 1 sigara içecez (bırakmadıysa)...
mutluluklar getirecek, hissediyorum. dolmaya gitti biliyorum.
sakinim. çok yorgunum.
yolculuk kelimesi bile miğdemi bulandırıyor şuan, ama olsa şimdi bir yol, 1 an durmam,
içsesim nerde olduğunu söylese (siksen söylemez) hemen yanına giderim.
böyle şeyler yaptığım için terketti beni içsesim biliyorum, saçmalıyorum ben. iç sesim de iç sesim diyorum kaç zamandır. ne kafası bu, neyin derdi.
bu kadar yalnız değilim, hatta hiç yalnız değilim. iç sesim de yok gerçekte.
düş sesim var ama.
kelime eskitmek diye bişeyden bahsetmiştim çok sevdiğim bi dostuma, konuştukça kelimelerim yavanlaşıyor ve eskiyor demiştim. kullandıkça işlenmesi gerekmiyor muydu? kullanmasını mı unuttum? ya da hiç kullanamadım mı?

ankara, ah ankara, canımı acıtıyorsun. seni sevmiyorum. seni çok sevmiyorum hem de, hiçliğe layık değilsin. o yuzden "çok sevmiyorum" seni.

uyumalıyım, yoksa o da gidecek. uyku bir ihtiyac olmaktan çıkmak üzere yaşamımda, zorla uyumaya gidiyorum. dondurma yemeye gitmek gibi düşün, aklıma geliyor ve uyumaya gidiyorum.

Halit ziya fransızların bir atasözünden bahsederken "kötülükler yalnız gelmez" dediklerini, bu sözle "bir kötülük başladıysa birsürü kötülüğü de yanında getirir"i kastettiklerini  söylüyor ve ekliyor, "bu sözleri eksik fransızların,
 iyilikler de yalnız gelmez, bir iyilik girdiyse hayatınıza birsürü iyiliği de beraberinde getirir" diyor.

bir iyilik girdi hayatıma. hakkım olan diğer iyilikleri de bekliyorum.

bu geceyi de çok sevdiğim bir parçayla noktalıyor ve iyiliklerime selam ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder